EĞLENCENİN ADRESİNDESİNDESİN
  Diyaliz Araştırma
 

Periton Diyalizi(karın diyalizi): Hastanın karın boşluğuna verilen sıvıya atık maddelerin geçmesi ve daha sonra bu sıvının boşaltılması esasına dayanır. Bu işlem için makineye ihtiyaç yoktur.

Periton Diyalizi, karın boşluğuna küçük bir ameliyat ile yerleştirilen, ince, yumuşak, silikondan yapılmış kalıcı bîr tüp (kateter) aracılığı ile yapılır.


Periton Diyalizi iki şekilde uygulanır:


1- SAPD (Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi):



Hastanın vücut yapısına göre çocuklarda 100 - 1000 mL, yetişkin insanlarda 2000 - 2500 mL, kadar özel periton diyaliz solüsyonu karın boşluğuna verilir. Vücuda verilen solüsyon 4-6 saat kadar karın boşluğunda kaldıktan sonra yeni solüsyonla değiştirilir. Bu zaman süresince kanda bulunan üre, kreatinin gibi atık maddeler ve vücutta bulunan fazla sıvı, diyaliz solüsyonuna geçer. Karın boşluğuna diyaliz sıvısının verilmesi ve boşaltılması, yer çekimi ile gerçekleştirilir. Bu işleme "Diyaliz Torba Değiştirme İşlemi" denir. Diyaliz işlemi hasta tarafından günde 4-5 kez yapılır. Bu şekilde uygulanan periton diyalizine SAPD (Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi) denir.






 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 



2. APD (Aletli Periton Diyalizi)
Evde makina aracılığı ile uygulanan periton diyalizi işlemine APD (Aletli Periton Diyalizi) denir. Bu tedavi biçiminde, hasta yatmadan önce set ve solüsyon torbalarını periton diyalizi makinasına yerleştirir ve maki-nasını önerildiği şekilde programlar. Kişi uyurken gece boyunca (8-10 saat), makina karın boşluğuna diyaliz sıvısını verir, bekletir ve boşaltır. Kişinin durumuna göre tedavide değişiklik yapılabilir.

 

 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 

Diyaliz Tedavisi Gereken Hastalar
- Böbrek fonksiyonlarının % 80 - 90'nı kaybetmiş hastalarda
- Böbrek yetmezliğine bağlı tedavisi önlenemeyen kusma


- Tedaviye cevapsız sıvı fazlalığı
- Böbrek yetmezliğine bağlı kanama eğilimi

- Böbrek yetmezliğine bağlı bilinç bulanağı
- Böbrek yetmezliğine bağlı perikardit
Hemodiyaliz uygulamadan önce bir hazırlık aşaması vardır. Hasta kanını alıp makineye vermek için büyük bir damar yolu gereklidir. Bu amaçla hastanın atardamarı ve toplardamarı cerrahi olarak birleştirilir. Buna Arterio-Venöz Fistül denir. Ancak acil şartlarda diyaliz uygulanacaksa damar içi kateterizasyon uygulanır
Böbrek Yetmezliğinde Belirtiler
Böbrek yetmezliğinde yakınmalar genellikle böbrek fonksiyonun % 80 - 90 nı kaybettiğinde ortaya çıkar.

İdrar Miktarı
Sıklığı Miktarı ve Görünümü:
Sağlıklı insanlarda günlük 0
5 lt. idrar yeterlidir. Ancak su tüketimine bağlı olarak 15lt ile 25 lt arasında değişebilir. Su tüketimi artıkça idrar miktarı ve idrar çıkma sayısı artar. Gece uyurken nadiren idrara çıkılır. Yine sıvı alınımına bağlı olarak değişebilir. Ancak daha önce olmadığı halde aniden fazla idrara çıkmagece idrara çıkma başladıysa böbreğin idrarı yoğunlaşmasından bir sorun olabilir. İdrarın renginde vücuduna alınan sıvı miktarına bağlı olarak açıklaşır veya koyulaşır.
İdrarda kan görülmesi böbrek hastalığına işaret eder.Sık idrara çıkma ve ağrı beraberse idrar yolunda iltihap düşünülür.

- Vücutta şişlik
Ödemin varlığı böbrek hastalığını işareti olabilir. Ödemin önce göz etrafında başlar.
Yüzde
karın bölgesi bacaklar ve uyluk bölgesinde gözlenebilir.
- Ağrı
Böğür ağrısı karın yada kasık ağrısı olması idrar yolu iltihabına veya böbrek taşına işaret edebilir.
- Diğer
Halsizlik
bulantıkusmakilo kaybınefes darlığıkaşıntı


Böbrek Yetmezliğinde Tanı
- İdrar testi: Kan
proteinşeker tespit edilebilir.
- İdrar kültürü : İdrar yolu iltihabının tespitinde önemlidir.
24 saatlik idrarda protein kaybı tespit edilebilir.
Kan testleri : Üre
kreatininsodyumpotasyumkalsiyum fosfor düzeyleri tanı açısından önemlidir.
USG(Ultrasaund): Böbrekler
idrar yollarıidrar torbası görüntülenebilir.
IVP(intra-venöz pyelografi) : Damardan boyalı ilaç verilerek böbrek
idrar yollarının görüntülemesi sağlanır.
Böbrek Biyopsisi : Böbrekten parça alınarak incelemesi esasına dayalı.

Böbrek Yetmezliğine Tedavi
- Böbrek yetmezliğinde kansızlık tedavisi: Böbrek yetmezliğinde kansızlığın en önemli nedeni
böbreklerden salgılanan ve kan yapımını sağlayan eritropoetin denilen hormonun yetersizliğidir. Bu hormon hastalara cilt altına iğne ile uygulanır.
- Böbrek yetmezliğinde demir tedavisi :böbrek hastalarında kan kaybı ve kırmızı kan hücrelerin artması ile besinlerle gerekli demirin alınmaması sonuçunda demir eksikliği gelişir. Bu hastalarda ağızdan veya damar yoluyla uygulanır.
Börek yetmezliğinde kemik hastalığı tedavisi: Kan fosfor düzeyin yükselmesinin önlenmek için kalsiyum tuzları kullanılır. (Kalsiyum Karbonat ve Kalsiyum Asetat) Kan kalsiyum düzeyin yükseltilmesi D vitamini takviyesi

Böbrek Yetmezliğinde Hipertansiyon Tedavisi
- Tuz kısıtlaması
- Diyalize giren hastalarda su fazlalığının ortadan kaldırılması kuru ağırlık dengesi

- Diüretikler
- AT-2 enzim inhibitörleri
- Kalsiyum kanal blokerleri
- Beta blokerler
- Alfa blokerler

Elektrolit Dengesizliği

Hipopotasemi; böbrek yetmezliği nedeniyle hastada potasyum dü zeyi yüksek olduğundan diyaliz sıvısında potasyum bulunmaz. An­cak birkaç değişimden sonra kandaki yüksek olan potasyum diyaliz sıvısına geçer. O nedenle olası bir hipopotasemiyi önlemek için 12 sıvı değişiminden sonra diyaliz solüsyonuna ortalama her litreye 3-4 mEq potasyum ilavesi yapılır.

Hipernatremi; Özellikle değişim süresinin kısa tutulduğu ve hiperto-nik solüsyonların kullanıldığı durumlarda ortaya çıkabilir. Hipotansiyon; Diyaliz sırasında ekstrasellüler ortamdan fazla sıvı çekilmesine bağlı olarak gelişen hipovolemi kan basıncının düşme­sine neden olabilir (özellikle hipertonik solüsyonlar kullanıldığında), Kan basıncı sık sık izlenir ve gerekirse intravenöz sıvı verilir, Pulmoner Ödem; Çoğunlukla drenaj yetersizliği olduğunda akciğer ödemi gelişebilir.

Akciğer ödeminin ön belirtileri yakından izlenmelidir. Solunum güçlüğü; periton boşluğuna verilen sıvının diyafragmaya baskı yapması nedeniyle olabilir. Hastaya semifovvler pozisyonu verilir ve diyaliz her değişimde 1 litre diyaliz sıvı kullanılarak sürdü­rülür.
Hiperglisemi: Hipertonik diyaliz solüsyonlarının kullanıldığı durum­larda sık görülür. Özellikle diyabetik hastalarda kan şekeri düzeyleri izlenmeli, gerekirse paranteral insülin verilmelidir.



Böbrek Yetmezliğinde Beslenme:

Böbrek yetmezliğinde böbrekten fosfor potasyum ve üre atılamadığı için kan seviyeleri yükselir. Bu yüzden fosfor
potasyum ve protein bakımından zengin besinlerden kaçınılmalıdır.
Süt
yoğurtdondurmapeyniryumurta sarısıkuruyemişkuru baklagillerkolalı içeceklersakatatetbalık fosfor ve proteinden zengindir. Meyveler (muzkayısıkavunincir)sebzeler (pancarlahanadomatesıspanak vs.) potasyumdan zengin gıdalardır.
Böbrek Yetmezliğinden Korunma Yolları:
-Şeker hastalığında kan şeker düzeyinin kontrolü
-Hipertansiyonda kan basıncı kontrolü
-Enfeksiyonlar(çocuklarda boğaz enfeksiyonu
akut romatizmal ateş hastalığı)
-Böbrek fonksiyonunu bozabilen ilaç kullanımı
-Böbrek yetmezliği geliştikten sonra enfeksiyonların kontrolü


KRONİK DİYALİZ HASTALARINDA DİYET
Diyaliz hastalarında diyetin önemini şöyle sıralayabiliriz.

*Diyaliz böbreklerin işlevini yerine getirir; ancak ,bu görevleri sağlıklı bir insan böbreği kadar iyi yapamaz. Sonuçta, vücuttaki artık ve zararlı maddeler tam olarak temizlenemez Diyetinize dikkat ederseniz biriken bazı zararlı maddeler daha az olacaktır. Böylece de, sizleri rahatsız eden değişik şikayetler (örneğin; bulantı, kusma, tansiyon yüksekliği, nefes darlığı v.b.) daha az ortaya çıkacaktır.

Diyalize giren hastaların çoğu ya hiç idrar çıkaramaz veya pek az idrar yapar. Bu nedenle, vücutta su birikmesi riski vardır. İçeceğiniz suyun, içeceklerin veya diğer sıvı gıdaların miktarını iyi ayarlayabilirseniz iki diyaliz arasında alacağınız kilo miktarı daha az olacaktır. Böylece, hem tansiyonunuz daha iyi seyredecek, hem de kalp yüklenmesi olmayacağı için bu organınızda çıkabilecek (kalp yetersizliği gibi) sorunları önlemek mümkün olacaktır.

POTASYUM

  • Böbrek hastalarının en çok dikkat etmeleri gereken nokta, besinlerdeki potasyumun içeriğidir.
  • Potasyum, organlarımızın görevlerini yerine getirebilmesi için kandaki potasyumun belirli düzeyde bulunması şarttır.
  • Günlük almanız gerekn potasyum miktarı; 40-70 mEq
  • Kanınızdaki potasyumun normal değeri; diyaliz öncesi 5.5 mEq / L olmalıdır.
  • Eğer kan tahlillerinizde potasyum yüksek çıkıyor ise, bu maddeyi fazla miktarda içeren (süt, patates, muz, portakal, kurutulmuş meyveler ve baklagiller gibi) besinlerde kaçınmalısınız.
  • Hazır meyve sularının fazla miktarda potasyum içerdiğini daima hatırlayınız.
  • Bir öğünde, yüksek potasyum içeren yiyecekleri bir arada almayınız. Örneğin; kıymalı patates yemeği, bulgur pilavı, havuç salatası, kuru kayısı hoşafı v.b. Bir yemek listesi birden fazla potasyumu yüksek gıdayı içerdiği için tehlikelidir; kullanılmamalıdır.
  • Çok önemli bir nokta da şudur; “ Diyet tuzu “ adı altında eczanelerde satılan değişik tuzlar genellikle potasyum içerir.

Değişik Yiyeceklerin 100 Gramında Bulunan Potasyum Miktarı

ET VE ET ÜRÜNLERİ

Besin Adı

Potasyum Miktarı

Besin Adı

Potasyum  Miktarı

Dana eti(orta yağlı)

500 mg.

Tavuk eti

204 mg.

Dana eti (yağsız)

500 mg.

Balık (uskumru)

330 mg.

Koyun eti(orta yağlı)

290 mg.

Balık(levrek)

256 mg.

Hindi eti

266 mg.

Sosis

159 mg.

 

 

FOSFOR

  • Fosforda, kalsiyum ile birlikte kemiklerin dayanıklı olmasını sağlar ayrıca tüm organlarımızın çalışması için enerji sağlanmasında çok önemli rol oynar.
  • Başta hayvansal kaynaklı gıdalar (balık eti, kırmızı et, tavuk eti, süt, peynir, yoğurt, mercimek) olmak üzere, doğada çok yaygın olarak bulunur.
  • Fosfor günlük olarak 600-1200 mg. Alınmalıdır.
  • Kanınızdaki fosforun miktarı 4.5 – 5.5 mg / dl ‘ yi aşmamalı.
  • Fosfor bağlayıcı ilaçlar gıdalarla alınan fosforu bağlar ve dışkı ile atılmasını sağlar. Bu ilaçları almamanız ileride kemik rahatsızlığını arttıracaktır.
  • Fosfor bağlayıcı ilaçları her zaman yemek yerken alınız.
  • Eğer fosfor ve kalsiyum kanda normal değerlerin üzerinde sürekli kalırsa, kaşıntı, damar ve dokularda birikimler görülmeye başlar.

Değişik Yiyeceklerin 100 Gramında Bulunan Fosfor Miktarı

 

 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 

ET VE ET ÜRÜNLERİ

 

 
 
 
 
 

 

 

 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 

Besin Adı

 

 

 

 

 

 

Fosfor Miktarı

Besin Adı

Fosfor Miktarı

Dana eti(orta yağlı)

193 mg.

Tavuk eti

163 mg.

Dana eti (yağsız)

201 mg.

Balık (uskumru)

274 mg.

Koyun eti(orta yağlı)

147 mg.

Balık(levrek)

180 mg.

Hindi eti

178 mg.

Sosis

82 mg.

 

                                                          TUZ

  • Tuz suyu vücutta tutan bir maddedir.
    Vücudumuzdaki tuz miktarının çok artması şunlara neden olur;
    1. El, ayak, göz kapakları ve vücudun değişik bölgelerinde şişlikler belirir.
    2. Nefes darlığı oluşur.
    3. Tansiyon yüksekliği oluşur.

 

 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 

  • Genelde bir günde almanız gereken ortalama tuz miktarı 1-2 gram civarındadır.
    Tuz kısıtlaması sırasında şu noktalara dikkat ediniz;
  •  
  •  
     
     
     
     
    1. Yemeklerin veya salatanın üzerine tuz eklemekten vazgeçiniz. Tuzsuz ekmek yiyiniz.
    1. Zeytin, turşu , pastırma ve konserve gibi çok tuz içeren besinleri yemeyiniz.
    2. Yemeklerinize soğan, sarımsak, karabiber, kimyon, tarçın ve limon gibi çeşni ver

      Örnek Yemek Listesi
      Sabah

  1. 1 bardak çay (şekerli)
  2. 1 adet yumurta
  3. 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir
  4. 4 ince dilim ekmek

Öğlen

  1. 1 porsiyon çorba
  2. 2 parça kıymalı börek
  3. 1 çay bardağı yoğurt
  4. 4 çorba kaşığı etsiz sebze yemeği
  5. 1 porsiyon elma kompostosu
  6. 3 ince dilim ekmek

Akşam

  1. 2 Köfte kadar ızgara et
  2. 4 çorba kaşığı etsiz sebze yemeği
  3. 4 çorba kaşığı pirinç pilavı
  4. Armut tatlısı
  5. 4 ince dilim ekmek

Gece

  1. 1 çay bardağı süt (şekerli)

Bu liste 308 gr karbonhidrat, 52 gr yağ, 932 mg tuz ve 1880 mg potasyum içerir. Ekmek tuzlu yenirse alınacak olan tuz miktarı 4051 mg olacaktır.

 

HEMODİYALİZ HASTALARINDA GÖRÜLEN  SORUNLAR
  Yaşam olaylarında, tehdit ve tehlike algılamak öfke, üzüntü, endişe gibi duygulara neden olur. Bu duyguları ortaya çıkaran, olumsuz düşüncelerimizdir.
Kronik böbrek yetmezliği olan hastalar, hemodiyalize gireceklerini öğrendiği sırada yoğun endişe duygusu yaşarlar.

Kişi için bir kriz durumu oluşur ve o sırada:
- Yaşama dair algıladığı tehdit ve tehlike sonucu, endişe duyguları harekete geçer.
- Kişi endişe anında, ruhsal ve bedensel olarak uyum sağlamak için fizyolojik ve psikolojik olarak tüm iç ve dış kaynaklarını kullanır ve böylece uyuma yönelmeye çalışır.
- Endişe yaşantısı benliğimize tehlike sinyalleri verir ve tüm ruhsal savunma mekanizmalarımız harekete geçer. Acil durum tepkisi olarak ilkel savunma mekanizmalarımız olan “savaş ya da kaç” tepkileri kullanılarak hastalıkla başetmeye yönelik yöntemler geliştirmeye çalışılır.

  Kaçarak hastalığı inkar etmiş oluyoruz ve kabullenme sürecini uzatıyoruz, eğer savaşırsak endişe hissediyoruz ve biraz endişe hissetmek hastalıkla baş etmek için motivasyonumuzu artıracaktır.
Hepimiz yeni bir olayla karşılaştığımızda endişe duygusunu yaşarız. Yeni duruma dair ilgili, ilgisiz her türlü bilgiyi toplarız, zihinsel karmaşa yaşarız. Neden ben? Sorusunu sormaya başladığımız andan itibaren kontrolün bizim elimizde olmadığını düşünmeye başlarız. Kontrolü kaybettiğini düşünmek ve geleceğe dair belirsizliğe odaklanmak endişe duygumuzun artmasına neden olur. Geleceği bilmek gibi bir lüksümüz yok ve yaşam olaylarının kontrolü bizim elimizde değil. Kontrolümüzde olan tek şey kendi davranışlarımız ve düşüncelerimizdir. Önemli olan şu an içinde bulunduğumuz durumu en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Gelecek ile ilgili olumsuz beklentilerimiz ve düşüncelerimiz çaresizlik düşüncelerimizi artıracak ve bunun sonucu olarak depresif duygu durumumuz devam edecektir.

  Yaşamın bir mücadele olduğunu kabul etmek ve yaşamdaki her olayı bir kişisel gelişim fırsatı olarak değerlendirmek bizi olgunlaştıracak ve yaşamdan doyum almamıza yardımcı olacaktır. Herhangi bir sağlık problemi ile karşılaştığımızda yaşam enerjimizin nasıl da ölüm enerjisine dönüştüğünü bir çoğumuz yaşamışızdır. Yaşanan korkunun kaynağı ölüme dair düşüncelerimizle ilişkilidir. Hastalığı ya kabul etmek istemeyiz ya da hastalıkla nasıl baş edeceğimizin planlarını yaparız.

  Hastalığı ortadan kaldıramıyorsak ; İki seçeneğimiz var:

1. Hastalıkla baş etmeye çalışmak ve tedaviye uyum sağlayarak yaşam kalitemizi yükseltmek.
2. Hastalığa tepkisel yaklaşarak kabullenmemek ve devamlı öfke, korku ve endişe duyguları ile yaşamak.

  Neler yapabiliriz?
• Çaresizlik ve kontrol kaybı hissetmek yerine içinde bulunduğunuz durumu değerlendirerek nelerin sizin kontrolünüzde olduğunu düşünün.
• Kayıp ve yası devamlı yaşamak yerine şu anda sahip olduklarınızı düşünün.
• Sahip olduklarınızdan, kaybederseniz üzüleceğiniz şeyleri düşünün. Şu anda o değerlere sahipsiniz.

Bireylerin yaşama dair beklentileri ve hedefleri farklıdır. Eğer beklentilerinizin ve hedeflerinizin ne olduğundan emin değilseniz şimdi hedeflerinizi listelemeye başlayın..Günlük, aylık, yıllık ….

DİYALİZ HASTALARINDA GÖRÜLEN RUHSAL ÇATIŞMALAR

Fiziksel, psikolojik ve sosyal stres etkenlerinin altında kalan hastalarda, depresyon ve bunaltı bozuklukları sık görülmektedir.

Diyaliz hastalarında, hastalığın evresi, süresi, tedavi şeklinin yanında; psikolojik ve sosyal faktörlerle de bağlantılı ortaya çıkabilecek psikolojik problemler şöyle gruplandırılabilir:

1. Uyum ve davranış bozuklukları
2. Anksiyete (endişe) bozukluğu
3. Depresyon
4. Cinsel sorunlar

Psikiyatrik belirtilerin ortaya çıkmasında en önemli faktör kuşkusuz kronik hastalığın kendisidir.

  1.Uyum ve Davranış Bozuklukları:

  Diyaliz uygulamasındaki en önemli stres kaynağı, kronik bir hastalık olması ve yaşamını sürdürebilmek için hastanın bir makineye bağımlı olma zorunluluğudur. Bireysel farklılıklar görülmekle birlikte hastaların tepkileri genellikle belirli dönemlerden geçer.

• ÜREMİK DÖNEM: Diyalize başlanmadan önceki dönemdir. Hastalar çoğunlukla kronik hastalığın fizyolojik ve ruhsal komplikasyonları içindedirler. Yaşamı tehdit altında olduğu endişesi yaygındır. Ölüm korkusu, yorgunluk, umutsuzluk, halsizlik, zihinsel çökkünlük içindedirler.
• ANKSİYETE (endişe) DÖNEMİ (DİYALİZ BAŞLANGICI): Bu dönemde ortaya çıkan yoğun anksiyete (endişe) hastaların tedaviyle ilgili endişelerinden kaynaklanır. Tedaviye ilişkin gerekli bilgi edinmek endişeyi azaltacaktır.
• BALAYI DÖNEMİ (DİYALİZDE 3 HAFTA): Diyaliz uygulamasına başlandıktan sonraki dönemdir. Bu dönemde apatinin (Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık,dış dünyadan kopma) azaldığı ölümden geri dönme duygu ve düşüncesinin geliştiği, sıklıkla öförinin (yoğun coşku) eşlik ettiği bir tablo bulunur.
• DEPRESYON DÖNEMİ:Yaşama dönüş evresi olarak da tanımlanan üçüncü dönemde ise diyaliz uygulamasına başlandıktan 3 hafta ya da 8-9 diyaliz uygulamasından sonra, başlangıçtaki öforinin azaldığı, hastanın diyalize alıştığı ancak bunun yanında makineye bağlı olma ile ilgili psikososyal sorunların geliştiği görülmektedir. Yas tutma, kısıtlamalar, engellemeler, uyum güçlükleri, bağımlılık çatışmalarının geliştiği bu dönem 3-12 ay sürebilir.
• UYUM DÖNEMİ: Normale dönüşün yaşandığı dördüncü ve son dönem ise, ölümden kurtuluşun gerçekleştiği ancak yaşam kalitesinin gündeme geldiği dönemdir. Makineye alışılmıştır, hastalığın ve tedavi uygulamalarının elverdiği ölçüde uyumu ve yaşama bağlılığı daha iyi bir düzeye gelmiştir. Gerçekçi kabullenme sağlanmış ileriye dönük plan ve beklentiler gelişmiştir. Tedavi ekibi ile hastanın ilişkileri ve ortam, hastanın uyum ya da kaygısında önemli rol oynar. Hastanın beklentileri, tedavi yöntemleri, teknik faktörler, içsel duygu ve buna olan tepkileri değerlendirilmeli, hasta bilgilendirilmeli ve tüm bunlar görüşülmelidir. Tedavi ekibinin duygusal desteği, hastayı anlamaya çalışması, kaygının azaltılması ve hastanın uyumu için önemlidir. Özellikle hemşireler ve hasta arasında duygusal olarak aktarım ve karşıt aktarım ilişkisi yaşanmaktadır.

- İnkar, negativizm (olumsuz düşünme) ve tedaviyi reddetme ya da uyum güçlüğü bu hastalarda sık görülen reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlar genellikle hastanın makineye bağlı olma, otonomi ( insanlardan bağımsız olma) kaybetme, hastalığın kronikleşmesi gibi nedenlerle yaşadığı kaygı, öfke ve isyanın neden olduğu, mutsuzluk duygularıyla ilişkilidir. Hastanın, hastalığından dolayı yaşadığı kaygıyı, yakınlarına ailesine ve çevresine yansıtabileceği bilinerek ilişki kurulmalıdır. Hastanın kaygısı, agresif davranışlara ve öfke kontrolü kuramamasına neden olabilir. Bunun sonucu olarak aile içi ilişkilerin bozulabilir.

- Endişe ve üzüntü ile baş etme güçlüğü çekilen durumlarda, anksiyetenin (endişe) azaltılması ve stresle baş etme yöntemlerinin artırılması için kişinin psikolojik destek alması gerekmektedir.

  2. Anksiyete ( endişe) Bozukluğu:

  Kronik hastalıkların bir çoğunda olduğu gibi, diyaliz hastalarında da kaygı (endişe) en yaygın belirtilerdendir. Makineye bağımlı olduğunu düşünmesi, özgürlüğünün engellendiğini düşünmesi , kendi yaşamına dair kontrolünü kaybettiğine dair inanışları, fiziksel durumu, aile düzenlerindeki bozulmalar bu kaygıyı arttırır. Hastalığın yaşantının tüm alanlarını ve yaşam kalitesini etkilemesi, gelecek belirsizliği, cinsel işlevlerin bozulacağı korkusu, ekonomik yetersizlik bu kaygıyı daha da arttırır. Hastalıkla ilgili olarak düşüncelerin felaket senaryosu şeklinde üretilmesi, endişe ve korku duygularının yaşanmasına neden olur. Duygularını ifade edebilen, yeni ilgi ve yaşam alanları yaratabilen hastalarda uyum daha kolaydır. Panik düzeyindeki kaygı reaksiyonlarının tedavisinde ilaç, telkin, açıklama, bilgilendirme, gerçekçi yaşam hedefleri ve psikososyal yaşam hedefleri belirleme, psikososyal desteklerin arttırılması ve özgüveninin desteklenmesine dönük psikoterapi uygulanmalıdır.

  3.Depresyon:

  Diyaliz hastalarında, depresif duygudurumla giden uyum bozukluğu ve major depresyon akut dönemden sonra görülen en yaygın bozukluktur. Sağlıklarını, fiziksel güçlerini, cinsel güçlerini, bağımsızlıklarını, çalışabilme yeteneklerini kaybedecekleri endişesi, depresyon gelişmesindeki en önemli unsurlardır. Fiziksel durumun kötüleşmesi ile depresyon şiddeti arasında ilişki vardır. Psikososyal destek ve güvenceleri yetersiz olan hastalar depreyona daha fazla eğilimlidirler. Bu hastalarda depresyonun psikofizyolojik ve somatik belirtileri, tıbbi değerlendirmeyi daha da güçleştirir. Depresyon gerek bağışıklık sistem işlevlerini olumsuz yönde etkilemesi ile gerekse hastada ortaya çıkan geri çekilme, izolasyon ve mücadele etme isteğinin azalması ile kronik hastalığın seyrini olumsuz etkiler.

  Üzüntü, elem, zevk duygusunun azalması, uyku bozuklukları, sosyal geri çekilme, çevreye ilginin azalması gibi reaksiyonlar tedavi sürecini bozar. Depresyonu olan hastaları olmayanlardan en iyi ayırt ettiren belirtiler çökkün duygulanım, ilgi kaybı, düşüncelerde yavaşlama yada karışıklık, değersiz ya da suçlu hissetme, kayıp duygusu ve yas tutma, yetersizlik düşünceleri, kendilik değerinde azalma, intihar düşünceleri, iştahsızlık ve kilo kaybıdır ; halsizlik, uyku bozukluğu ve cinsel istek azalması belirtilerinin tanı değeri düşüktür.

  4.Cinsel Sorunlar:

  Diyaliz hastalarında cinsel işlev bozukluğu yaygındır. Her iki cinste cinsel dürtü ve uyarılmada azalma ile birlikte cinsel etkinlikte düşme görülebilir. Kadınlarda orgazm yaşantısında azalma, genel fiziksel durum, aile içi sosyal rollerdeki değişmeler, beden görünümüne ilişkin olumlu yada olumsuz düşünceler, psikososyal faktörler ve depresyon çeşitli oranlarda cinsel işlevleri bozar. Cinsel işlev bozukluklarında hastalığa ilişkin organik faktörlerin yanında, hastalığın psikolojik ve sosyal problemleri de rol oynamaktadır. Erkek hastalarda iş ve ev dışı rol ve etkinliklerde azalma, kadın hastalara kıyasla daha fazla ölçüde genel bir yetersizlik duygusuna yol açmaktadır. Birçok erkek hastada cinsel organlarının idrar boşaltma amacını artık yerine getirmiyor olması, cinsel işlevlerine ilişkin de ciddi endişelere sebep olmaktadır. Diyaliz hastalarını cinsel işlev bozuklukları konusunda bilgilendirme önemlidir. Başarısızlık kaygılarının azaltılması gerekir. Eşlik eden ruhsal durumun tedavisinde, davranışsal tedavilerinde yeri vardır.

  Diyaliz hastalarında cinsel işlev bozuklukları görülebilir ancak organik nedenlerden daha çok psikolojik olarak yetersizlik düşüncelerine bağlı olarak gelişen cinsel problemlerin azaltılmasında psikolojik destek ve tedavi önemli rol oynamaktadır. Hasta bu tür sorun yaşadığında tedavi için başvurmalıdır. Aile dinamikleri ve ev içi sosyal ortama ilişkin kültürel tutumlar hastayı ve hastanın ilişki ve beklentilerini etkiler. Eşe bağımlılık gereksiniminin artması ve hastaların aile içi değişen rollerine uyum güçlüğü yeni sorunlar yaratır. Birçok erkek hasta için evde daha fazla yaşama ve ev içi işlerde daha fazla meşgul olma zorunluluğu kaygı yaratır. Sosyal desteğin arttırılması yanında, değer yargılarının uyumlu hale getirilmesine dönük açıklama ve girişimler gereklidir.


  PSİKOLOJİK ÖZELLİKLER

  Tüm bu kayıplar diyaliz hastalarında kendilerine özgü birtakım uyum bozukluklarına neden olmaktadır.Bu bozukluklar kişiden kişiye önemli ölçüde değişmekle birlikte bazı ortak psikolojik örüntülerden kaynaklanmaktadır.

Aşağıda belirtilen ruhsal çatışmalardan hangisinde ya da hangilerinde kendinizi konumlandırdığınızı tespit edin. Eğer yaşadığınız çatışmanın üstesinden gelemiyorsanız psikoterapiye başvurmanız size yarar sağlayacaktır.

  A) Bağımlılık - bağımsızlık çatışması: Bu süreçte diyaliz hastaları aynı anda birbirine zıt iki mesaj alırlar:,

1. Bir makineye bağımlı olan, diyetine dikkat etmesi, hastalığın ve tedavinin yan etkilerini kabul etmesi gereken bir hastadır.

2. Günün diğer saatlerinde tümüyle sağlıklı bir insan gibi davranması beklenir. Hasta bu çatışma ile üç şekilde mücadele eder:

a-) Bazıları çatışmanın iki yönünde de yaşarlar (tedavi sırasında bağımlı, tedavi dışında bağımsız)
b-) Bazıları aşırı bağımlılığı tercih eder, hasta rolünü benimser ve yaşam sorumluluklarından uzaklaşırlar.
c-) Bağımlılıktan korkanlar ise hastalığa ve tedaviye isyan ederler. Genellikle anksiyetesi (endişe) fazla olan hastalar tedavi programının gerektirdiği bağımlılığı tolere edemezler . Bu hastalarda sağlık personeli önerilerine uymama sık görülür. Özellikle diyete ve ilaçlara uymama, negativizm (olumsuz düşünme), çocuksu davranışlar, sağlık personeline öfke, pazarlık gibi belirtiler gösterirler.

  Yaşlılar ve çocuklar sıklıkla tedaviye genç erişkinlerden daha iyi uyum yaparlar . Bunun nedeninin çocuklarda çocuğun yaşamın böyle olduğunu düşünmesi, yaşlılarda ise yaşamdan beklentilerinin düşük olması ve başka uğraşılarının olmaması olduğu düşünülmektedir.
Ergenlik dönemine uygun olarak yaşanan bağımsızlaşma süreci, diyalize girmeye başladıktan sonra bağımlılık-bağımsızlık çatışmasını daha fazla şiddetlendirir. Hemodiyalizin getirdiği sorumlu davranış biçimleri ergeni daha fazla zorlar. Özgürlüğünü kaybetme korkusu da yaşayabilirler. Hemodiyaliz sürecinde özellikle ergen gruplarının psikolojik destek alması gerekmektedir.

  B) Yaşam-Ölüm Çatışması: Diyaliz hastaları ölüm düşüncesinden çok, uzamış yaşamın sorunları ile meşguldürler.
Ergenlik dönemine uygun olarak yaşanan yas süreci, yaşam –ölüm çatışmasıyla daha fazla şiddetlenir.

  C) İnkar Eğilimi: Birçok kronik hastalıkta olduğu gibi diyaliz hastaları da sıklıkla inkar mekanizmasına başvururlar . Bunun en önemli belirtisi hastaların diyalizi geçici bir tedavi olarak düşünmeleridir. Birçok hasta bir süre sonra iyileşeceğini düşünür. Bu inkar çoğu kez sanrıya benzer. Ortadan kaldırılmak istense de kolayca kaldırılamaz. İnkarın, genellikle hastanın mücadele gücünü arttırdığı düşünülür. İnkar hastanın tedaviye uyumunu zorlaştırdığından dolayı hastanın bu konuda psikolojik destek alması yararlı olacaktır. Bazı hastaların psikoterapistlerle görüşmeye isteksiz olmaları da bu inkardan kaynaklanır. Psikoterapist, başarıyla sürdürülen inkara karşı bir tehdit oluşturur ve hasta herhangi bir psikolojik sorunu olduğunu reddeder.

  D) Beden imgesi bozuklukları: Kişinin kendi bedenine karşı olumlu yada olumsuz düşünmesi kendilik değeri algısını etkiler.Birçok hasta diyaliz makinesini kendi bedeninin bir uzantısı olarak ya da bedenini makinenin bir uzantısı olarak görür. Sıklıkla makineye insani özellikler atfederler. Ergenlik döneminde yaşanan beden imgesi, dış görünüş ve benlik saygısı problemleri, diyalize girdikten sonra daha fazla şiddetlenir. Beden görünümünün bozulması ve bunun sonucu olarak bedensel-ruhsal özgüvenin zedelenmesi söz konusu olabilir.

  HASTALARIN PSİKOLOJİK SAĞALTIMI İÇİN:

• Hasta ile konuşmak, duygularından haberdar olmak ve güven duygusunu geliştirmek,
• Hastayı bilgilendirmek, sorularını yanıtlamak,
• Duygularını dışavurmasına olanak sağlamak,
• Yakınlarıyla işbirliği yapmak,
• Benzer sorunu olan kişilerle iletişim kurmasına olanak sağlamak,
• Biyolojik hastalığa eklenen psikolojik ve sosyal sorunlar için çözüm yolları bulmak,
• Düzenli görüşmeler yapılarak bağımlılık ve hasta rolüne ilişkin davranışları üzerinde çalışmak,
• Yetersizlik ve eksikliğe ilişkin düşünceleri üzerinde çalışmak,
• Diyete uyum ve sıvı kontrolü konusunda yaşadığı zorlukları konuşarak alternatif çözümler üretmek,
• Anksiyete yaşantılarına neden olan çatışmaları tespit ederek üzerinde çalışmak,
• Katastrofik (felaketleştirilen endişe) algıları üzerinde çalışmak, gerekmektedir
 
  Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol